Ahirete İman Başlıca Üç Ana
Başlığı İhtiva Eder:
1) Ecelin gelmesi, kabir fitnesi, sorgu, oradaki nimet ve
azap,
2) Kıyametin alametleri,
3) Kıyametin kopması, bu alemin başka bir aleme
dönüşmesi, ba’s yeniden diriliş, haşr, havuz, hesap, kullar arası hak
alışverişi, mizan ve amellerin tartılması, Sırat’tan geçme, cennet ve cehennem,
şefaat.
Şimdi sırasıyla bu başlıkları delilleriyle inceleyelim:
Allah-u Teâlâ’nın mahlukatı arasına koyduğu bir sünneti olarak ölüm, her
can sahibine mutlaka ulaşacaktır. Ölümün şekli kişilerin dünyadaki hallerine
göre değişken olur.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den alıntıladığımız
uzun bir hadiste bu husus bize şöyle anlatılmaktadır:
“İnanmış bir kulun eceli geldiğinde, görevli ölüm meleği ve yardımcıları en
güzel surette, cennet kefeni ve kokularıyla ona gelirler ve güzellikle ruhunu
bedenden çıkarıp güzel kokulu kefenlerle onu kefenlerler, yedi kat semayı
aşarak Allah’a sunarlar. Allah’ın emri ile ruh tekrar bedene iade olunur. Kul
kabrindeyken Rabbi, dini ve Nebi’si hakkında Münker ve Nekir isimli iki melek
tarafından sorguya çekilir. Bu sorgu esnasında kulun namazı, orucu, zekatı ve
diğer iyilikleri hazır bulunur. Allah’ın bir vaadi olarak o iyi kul bu suallere
istenildiği gibi cevap verir:
−Rabbin kim? sorusuna Allah’tır, der,
−Dinin ne? sorusuna İslam’dır, der,
−Aranızdan gönderilen bu adam (Muhammed) hakkında ne dersin? sorusuna da O
Allah’ın Rasulü’dür, diye cevap verir. Bunun üzerine o iki melek:
−Onun Allah’ın Rasulü olduğunu nasıl bildin? diye sorunca mü’min kul:
−Allah’ın
Kitabı’nı okudum, ona inandım ve tasdik ettim, diye cevap verir. İşte bu
Allah-u Teâlâ’nın şu vaadi sebebiyledir:
“İnkar eden bir kulun eceli geldiğinde ise, ölüm meleği ve yardımcıları ona
kara yüzlü bir şekilde, yanlarında demir bir kürek bulunduğu halde gelirler.
Ölüm meleği azarlayarak ve canını yakarak ruhunu bedeninden söker alır, diğer
melekler de onun ruhunu yanlarında getirdikleri küreğe koyarlar. Ondan en pis
bir koku yayıldığı halde semaya yükseltirler. Ancak ona gökyüzünün kapıları
açılmaz. Bu Allah-u Teâlâ’nın şu buyruğu gereğidir:
Kabir azabı ile ilgili hadisler sayı bakımından oldukça fazla olup
mütevatir derecesindedir. Bunlardan birkaç tanesini zikredelim:
1) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Kabir azabı haktır’ dedi.
Aişe (Radiyallahu Anha) dedi ki:
Ondan sonra her namazda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in
kabir azabından Allah’a sığındığını gördüm.”
Buhari 1296, Müslim 586/125
2) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
dedi:
“Muhakkak ki ölüler, kabirlerinde azap olunurlar. Hatta hayvanlar onların
seslerini işitirler.”
Terğib ve Terhib 7/54, Taberani Mucemu’l-Kebir
3) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
dedi:
“Eğer ölülerinizi defnetmeme endişesi olmasaydı kabir azabından bir kısmını
size işittirmesi için Allah’a dua ederdim.”
Müslim 2868/68
Kabir ahiret konaklarının ilkidir. Bu hususta Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kabir, ahiret konaklarının ilkidir. Eğer kişi ondan azap görmeksizin
kurtulursa ondan sonraki konaklar o kişi için daha kolay olur. Ancak ondan azap
görmeksizin kurtulamazsa ondan sonraki konaklar o kişi için kabirden daha
şiddetlidir…”
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
“Kabirden daha korkunç bir manzara görmedim.”
Tirmizi 2410,
İbni Mace 4267
Kabir Azabına Örnekler:
a) Namaz Kılmayan ve
Kur’an’ı Kerim’i Terk Edenin Cezası
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Bu gece (rüyamda) bana iki kişi (Cebrail ve Mikail) geldi. Hem beni
götürüyor, hem de:
−Bizimle yürü! diyorlardı. Biz yürüdük ve nihayet yatmakta olan bir adamın
yanına geldik. Onun başucunda da elinde taş bulunan birisi duruyor ve adamın
başını taşla eziyordu. Taşı başına her vurduğunda taş yuvarlanıp gidiyor, taşı
atan da her seferinde arkasından koşup onu alıp geri getiriyordu. Bu arada o
dönüp gelmeden önce adamın başı iyi oluyor ve eski haline dönüyordu. Sonra taşı
getiren adam başucuna gelip ilk seferde yaptığı gibi adamın başını ezmeye devam
ediyordu. Ben:
−‘Subhanallah! Bunlar da kim? dedim.’
−O başı ezilen Allah’ın kendisine Kur’an’ı Kerim’i öğrettiği birisidir. Ama
o gece Kur’an’ı Kerim’den uzak kalır, gündüz de O’nunla amel etmezdi ve O’nu
reddederdi, farz namazlarını da kılmadan uyurdu. İşte bu sebeple kıyamet gününe
kadar ona bu şekilde davranılır, dediler.”
Buhari 1307 No 1386, 6915 No 7047
b) Zina Edenin Cezası
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Bu gece (rüyamda) bana iki kişi (Cebrail ve Mikail) geldi. Biz yürüdük
nihayet tandır gibi üstü dar, altı geniş olan ve altında ateş yanan bir fırına
geldik. Onun içinden bağrışma sesleri geliyordu. Onun ağzına doğru baktık ki,
içerde çıplak erkekler ve kadınlar var. Ateş alevlendirildikçe içindekiler
bağırıp çağırarak yukarı doğru çıkıyorlar ve neredeyse dışarı çıkacak gibi
oluyorlar, alevler azalınca da tekrar geri dönüyorlardı.
−’Bunlar kim? diye o iki meleğe sordum.’
−Onlar (dünyadayken) zina eden erkek ve kadınlardır dediler.”
Buhari 1307 No 1386, 6915 No 7047
c) Faiz Yiyenin Cezası
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Bu gece (rüyamda) bana iki kişi (Cebrail ve Mikail) geldi. Biz yürüdük
nihayet içinde yüzen bir adam bulunan kandan oluşmuş bir nehre geldik. Nehrin
kenarında da yanında çokça taş bulunan bir adam vardı. Nehirdeki adam dışarı
çıkmak istediğinde diğeri onun ağzına bir taş atarak onu tekrar bulunduğu yere
gönderiyordu. Adam çıkmak için her defasında geldiğinde öbürü ağzına taş atıp
geri çeviriyordu.
−‘Bunların durumu nedir? diye sordum.’
−Nehirde yüzmekte olup kendisine taş yutturulan adam (dünyadayken) faiz
yiyen birisidir dediler.”
Buhari 1307 No 1386, 6915 No 7047
d) Yalancılık Yapanın
Cezası
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Bu gece (rüyamda) bana iki kişi (Cebrail ve Mikail) geldi. Biz yürüdük
nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Başucunda da elinde demirden
bir kanca bulunan birisi vardı. Bu adam elindeki kancayla yatanın ağzının
yanını, boğazını ve gözünü başının arkasına kadar kesip parçalıyordu. Sonra
diğer yana geçip o tarafı da aynı şekilde yarıp parçalıyordu. Bu arada ağzının
diğer yanı iyileşiyor, adam da tekrar oraya yönelerek ilk seferde olduğu gibi
kesip yarma işine devam ediyordu. Yanımdaki iki meleğe:
−‘Subhanallah! Bunların durumu nedir? diye sordum.’
−O ağzı yarılan erkenden evinden çıkar ve yalan söylerdi de yalanı her
tarafa yayılırdı. İşte bundan dolayı kıyamete kadar ona bu şekilde davranılır
dediler.”
Buhari 1307 No 1386, 6915 No 7047
Sahih sünnette suçun çeşidine bağlı olarak daha başka azap çeşitleri de
bildirilmektedir.
Kabir azabı ve nimetlerinin keyfiyeti nasıllığı hususunda çok şey
söylenmiştir. Ancak bu hususta sahih olarak rivayet edilen bilgilerin dışında
bir şeyler söylemek doğru değildir. Tahavi Akidesi’nin şerhini yapan İbni
Ebi’l-İz (Rahmetullahi Aleyh) bu hususta şöyle demektedir:
“Kabrin azap ve nimeti, iki meleğin gelip ölüye bir şeyler sorması
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den mütevatir olarak
rivayet edilmiştir. Dolayısıyla onlara inanmak gerekir. Nasıllığı ve niceliği
hakkında konuşmak doğru değildir. Aksine ruhun cesede dönüşü bizim keyfiyetini
bilmediğimiz bir tarzdadır…
Kabir azabı, berzah azabıdır. Ölüp kabir azabına müstahak olanlar şüphesiz
ki onu tadacaktır. Onların kabre defnedilmeleri, suda boğulup cesetlerinin
kaybolması ya da kurda kuşa yem olmaları durumu değiştirmez. Azap
defnedilenlere ulaştığı gibi diğerlerine de ulaşır.”
Akidetü’t-Tahaviyye ve Şerhi 332-333
Bizim idrakımız dışında olan bu tür gaybi durumları, anlayıp görebildiğimiz
şeylerle kıyaslamamak gerekir. Mesela kabir, definden sonra açılsa o ölünün,
bırakıldığı hal dışında bir hali gözükmez. Ne sorgulandığına, ne kabrinin
genişlediğine veya daraltılıp kemiklerinin iç içe geçtiğine, ne de diğer haber
verilen şeylere tanık olunamaz.
Bu; tıpkı rüyasında sıkıntı veya sevinç verici bir şeyler görüp de etkisi
dışarıdan görülen, ancak kendisinin ne gördüğü bilinemeyen bir kimsenin haline
benzer. O kişi gördüğünün etkisiyle terlemekte, gerilmekte, gülümsemekte veya
inlemekte ve konuşmaktadır. Ancak onu dışardan seyredenler bunu idrak
edemezler.
Bu sebeple keyfiyeti bizim
bilemeyeceğimiz şekilde olan kabir azabı ve nimeti gibi gaybi olup ayet ve
sahih hadislerle bize bildirilen hususlarla ilgili haberlere bildirildiği
şekilde inanıp onlarla yetinmek, nasıllığını ve niceliğini araştırmamak en
doğru yoldur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder